Felsefe festivalinin son konuşmacısı Pelin Dilara Çolak’ın son dakikalarına yetiştiğimde dört saat dersten çıkmış, iki quiz yüklemiş, bir ödev teslim etmiş; deyim yerindeyse kafam patlıyordu. Akademik kaygılarımın yorgunluk ve bıkkınlıkla karışmasının ardından benim için önemli olan insanlardan ikisinin bulunduğu ortama girdiğimde hepsi geride kaldı. Birisi tabii ki Dilara Hanım; rol model almaya çalıştığım, yaptığı işleri hayranlıkla takip ettiğim, hem akademide güçlü bir kadın figürü olan hem de işleriyle büyük ses getiren bu hanımla şahsen tanışmak beni çok mutlu etti. Bir diğeri ise ben henüz lise üçüncü sınıfken ODTÜ’de konferansta tanıştığım Hacettepeli fizik mühendisi ve adaşım Hatice İrem. Fizikle ve matematikle uğraşma heves, heyecan ve isteğimi kırmamış; aksine bunu güçlendirmek için beni topluluklarına almış, neler yaptıklarını göstermiş, sabırla sorularımı cevaplamış ve en önemlisi de desteğini yıllardır esirgememiştir. Bir yandan arayı kapatırken diğer yandan derin konuşmalar sürdürüyorduk. Dilara Hanım bohem bir üniversite hayatı yaşadığından bahsetmişti, biz de bunu konuşuyorduk. Demişim, “Ben bu yoğunlukta anlamaya öğrenmeye çalışırken hayatı kaçırıyorum ama dengesini bulmaya çalışırken de tepetaklak oluyorum. Dilara Hanım ne der acaba?... Neyse kendi sorumun cevabını kendim bulayım.”
Her insanın içindeki tohumun kabuğunu çatlattığı, kendi sınırlarını bulduğu zaman aralıkları vardır. Kitaptaki profesörümüz bunu çekiçle deniyor olsa da bir tohumun içindeki muazzam enerjiyi çıkarmak için doğru koşullar ve biraz sabır yeterlidir aslında (Hanson 21-22). Bu çekiç darbelerini kendimize indirmemiz en acımasız kısmı. Çok kolay ve acımasızca yargılıyoruz kendimizi. Pusulamız asıl amacımızı gösterdiği sürece takıldığımız pireleri deve yapmamalıyız ama bunu görmek ve anlamak bu kadar açık olmuyor her zaman. Tohumumuzu suyla, ışıkla, nemle, havayla beslemeli ve rahat hissettirmeliyiz; ona tohum olduğunu hatırlatmalıyız. Konfor alanının içine çekildiğinde bu koşulları sağlayarak zaten sahip olduğu potansiyelini doğru kullanarak bu alanın dışına çıkabilmesine yardım etmeliyiz. Yaşam zaten rastgeleyken koşullardan biri eksik diye ne hâlimizi tamamen kabullenmeli ne de buna isyan çıkarmalıyız. Bu durumun duruşu için de kendi dengemizi yakalayarak maksimum verimli sabır noktamızı yakalamalıyız. Gerektiğinde kabuğumuza çekilebilmeyi öğrenmeliyiz, zamanı geldiğinde de oradan çıkabilmeliyiz.
Meşe palamutlarını düşünelim; küçücük bir tohumken toprağın altından kocaman meşe ağacı yükseliyor göğe: Hem koşulların sağlanması hem de koşulları ve potansiyeli yönlendirme ve yönetmeyi bilmenin getirdiği gücün kullanımının yol açtığı muhteşem biyolojik olaylar zinciri (Hanson 21-22). Peki meşe palamudu toprağın altında kendi yolunu nasıl buluyor? Bu biraz kanıt yapmaya benziyor aslında. Başlangıçta bazı önermeleri veya yargıları doğru kabul ederek başlıyorsunuz yola. Bundan sonrası biraz içgüdüsel biraz alışkanlık biraz da kitap yardımıyla akışa giriyor. Sona geldiğinizde elinizdeki veriler ilk yargınızın çelişkiye yol açıp açmadığını mutlaka gösteriyor. Unutmayalım ki pusulamız hâlâ ayarladığımız konumda. Referans noktamızı veya çalıştığımız uzayı değiştirene kadar elimizdekilerin değerleri bellidir. Koşullarımızı şekillendiren bu unsurlar değiştiği takdirde baştan başlamamız gerekiyor: yeni kabuller, yeni anlam arayışları, yeni kurallar, yeni bağlar...
Pusulamızı doğrulttuğumuz yön kadar çekicimizi doğrulttuğumuz yön de önemli. Kanıt yaparken oluşturduğumuz kabullerin çelişki oluşturduğu durumda her ne kadar yeni bağlantılar oluşturuyor olsak da eski kabullerimizin bir kısmını da yıkıyoruz. Çekici kendimize doğrulttuğumuzda referans noktamızı göz önünde bulundurmadan savurmamalıyız. Eğer kendimizde bir şeyleri değiştirmek istiyorsak bunun yolu kırıp dökmekten geçmiyor, kitaptaki profesörümüz de çeşitli keşiflerinden topladığı iki kasadan fazla tohumu kıramadı; nitekim onun kıramadığını doğa kırdı. Kendimize zaman tanımalıyız, sabırla beklemeliyiz. Beklemeliyiz ki değişimi özümseyelim, değişimin kendisini anlayalım ve değişimi kendimize uygun hâle getirelim: Bir bütün olalım.
Kaynakça:
Hanson, Thor. Tohumların Zaferi. Metis Yayıncılık, 2022.