Ortaokul yıllarım, altıncı sınıfa gidiyorum. Fibonacci dizisi diye bir şey öğrenmiştim ve kendi içindeki kuralı çok ilginç gelmişti. Kareli bir sayfayı arkalı önlü bu diziyle doldurmuştum. Nereye kadar gideceğini çok merak etmiştim, o yaşıma kadar o kadar çok basamaklı sayıların ne varlığını düşünmüştüm ne de okunuşunu düşünmüştüm. Bu sayılar biz onlara anlam yükledikçe varlar ve biz anlam yüklemesek de çevremizde farklı formlarda bulunuyorlar. Buna matematik diyoruz aslında: Doğadaki fenomenlerin zihindeki varlığı. Ben bu gibi şeylerle uğraşırken o yıllardaki matematik öğretmenim Yasin Hoca annemle görüşmek istemişti. Bunun akabinde onun tavsiyelerine uyarak bulunduğum noktaya gelebilmem kolaylaştı, kendisine teşekkürü borç bilirim. Bu anımda da olduğu gibi hayatımızın ana parçalarında aldığımız kararlar akışı ciddi şekilde etkiliyor. Bu ana parçalar çocuklukta okul ve aile iken yetişkinlikte iş ve eş oluyor. Bir nevi form değiştiriyor. Her nasılsa özellikle üniversite yıllarında bu ikisinin arasına sıkışıp kalıyorsunuz, tıpkı sıkıştırma (sandviç) teoreminde -[f(x)<=g(x)<=h(x)]- olduğu gibi . Teknik olarak öğrenci statüsünde sayılsak da bölümümüz uzmanlık alanımız olacağı için ciddi bir anlam kazanıyor. Özel insanlarla duygusal bağ kurmayı öğreniyor olsak da ne tam olarak ailemizi kurmuş oluyoruz ne de kendi ailemizden bağımsız oluyoruz. Tam da bu sebepten ipimizi sağlam kazığa bağlamamız çok zor. Tıpkı bi kayaya tırmanırken olduğu gibi kendimize referans noktaları seçiyoruz ve emniyetimizi o istasyonlara alıyoruz. Rotamızı tamamen bilemediğimiz için kullanacağımız istasyonları da tam olarak bilemiyoruz. Geçiş dönemlerinde ise, yerden epey yüksekte emniyetinizi diğer referans noktanıza taşıyorken yaşadığınız mutlulukla karışık gerginlik, heyecan, korku, endişe, stres gibi birbirinden farklı duygularla çorba oluyor. Tüm bu karmaşanın arasından sizi çekip çıkaracak kişi yanınızda tırmanıyor ve size yardım ediyor oluyorsa fiziksel ve duygusal yükünüzü hafifletiyor. Bu tepe noktasının ardından zirveden aşağı inmek var sırada. İp inişimizde de birlikte aşağı salınıyorsak ne mutlu bize!
Duygular hafıza için yapıştırıcı gibidir. Çocukluğumuzu geçirdiğimiz mekânlar, dinlediğimiz müzikler, galeride gördüğümüz tablolar, renkler; duyularımızı harekete geçirecek herhangi bir aktivatör, zamanında hissettiğimiz duyguların tekrar bedene zuhur etmesine sebep olur. Bazen trende bi çocuğun elinde gördüğümüz bir oyuncak, bazen de annesinin ona söylediği tek bir söz bizi alıp götürür yolumuzun başına. Neden tekrar çocuk olmak isteriz ki? Cahillik mutlululuktur gibi bir düşünceden mi ileri gelir bu istek? Yoksa karmaşamız mı azdı, geçiş dönemleri mi daha kolaydı? Belki de ailemizin bize sunduğu kılavuz yeterli geliyordu, şimdi kendi kılavuzumuzu oluşturmaya çalışmak yük oluyordur. Çocukken kimse bize sen şu kadar notluksun, demiyor. Bu nota bağlı olarak parkta bizimle oynamıyor. Her şey daha kolaydı çünkü tamamen içimizden geldiği gibi davranıyor, karar veriyor, hareket ediyorduk. İstersek arkadaş oluyorduk, oyun oynuyorduk; istemezsek kendi köşemizde takılma ayrıcalığımız vardı. Düşündüğümüzde şimdi de bu ayrıcalık yok değil, ancak sistemin karmaşıklığından ötürü artan sorumluluk sebebiyle sonuçlarına, ki bu sonuçların etkisi daha büyük oluyor, iyi de olsa kötü de olsa katlanmamız gerekiyor. Bu yükü yine ailemizle veya yoldaşımızla paylaşabiliyor olsak da yükün hâlâ önemli bir kısmını taşıyor olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor. Dahası, biz de sevdiğimiz insanların yüklerini paylaşıyoruz. Peki, bu yükle n’apacağız? Kamburumuz çıkana kadar taşıyacak mıyız? Kamburumuz çıktığında n’olacak? Belki de insanoğlunun cezası Sisifos ile aynıdır ancak onun aksine hâlinden memnun olmak zorunda hissediyordur. Kendimizi mi kandırıyoruz?
Matematikte sayı dizileri, felsefede soru dizileri içinde kaybolup giderken bu akıntıdan kurtulup yüzeyden bakmak, nefes almak, dinlenmek gereklidir. Kimi zaman yüzeyden tüm sistemi görmek ürkütür. Tırmanırken de yüksekten korkmak doğaldır ama zirveye ulaşmanın ve manzaranın keyfi tüm bunları alıp götürür. Bu yüzden ne zaman akışta kaybolursak kendimize amacımızı hatırlatmalıyız. Belki de birisinin hatırlatması gerekiyordur, bizim de ona hatırlattığımız. Gel bilinmeyenle birlikte yüzleşelim!
Kaynakça:
Bilkent Üniversitesi SA Binası Merdivenlerinin Alttan Görünümü, Ankara. Yazarın kendi çektiği fotoğraf. 24 Ağustos 2022.